MUNZURUN DELİLERİ İZMİR
XER AMA DOSTİMA  
  Ana Sayfa
  munzurundelileriizmir@hotmail.com
  Ziyaretçi defteri
  Anketler
  müzik
  MUNZUR FORUM(üyelik burdan)
  dost siteler
  VİDEO
  KONUŞARAK PAYLAŞALIM
  bir gündeme bakalım
  resimler
  DELİLERDEN HABERLER
MUNZUR FORUM(üyelik burdan)
=> Daha kayıt olmadın mı?

MUNZURA SAHİP ÇIK!

MUNZUR FORUM(üyelik burdan) - DERSİM VE DİLİMİZİN TARİHİ

Burdasın:
MUNZUR FORUM(üyelik burdan) => ZONE MA(DİLİMİZ) => DERSİM VE DİLİMİZİN TARİHİ

<-Geri

 1 

Devam->


isuwa
(şimdiye kadar 21 posta)
12.11.2007 23:33 (UTC)[alıntı yap]
KAL - U BAL’DAN BERİ DERSİM-ZAZA TARİH TEZİ





SEYFİ CENGİZ





Dersim-Zaza Halkının Köken ve Kimlik Sorunları Çözüldü, Tarihleri Yazıldı!

Partiya Sosyalista Dersimi PSD’nin kuruluşunu ilan eden Nisan 1997 tarihli bildiriye düşülen notta şöyle deniliyordu:

“Önümüzdeki dönemde bugün daha büyük bir ihtiyaç haline gelen Dersim’le ilgili araştırmalara öncelik vereceğimizden, Desmala Sure’nin yayınına bir süre ara vereceğiz. Sözkonusu çalışmalar yayınlandıktan sonra dergimiz kaldığı yerden yayınına devam edecektir.”

Referans verilen araştırmalar “Dersim-Zaza Tarihi (Sözlü Gelenek ve Tarihsel Gerçek)” başlığı altında kitaplaştırıldı. Bu kitap henüz yayınlanmış olmasa da tamamlanmış durumdadır ve olanakların elvereceği ilk fırsatta, büyük bir ihtimalle bu yıl içinde kamuoyuna sunulacaktır.

Aslında son iki yıl zarfında çeşitli ülke ve kentlerde düzenlenen konferans ve panel türü toplantılarla bu araştırmanın sonuçları parça parça açıklanmaya başlandı bile.

Desmala Sure dergisi yayın hayatına Dersim (Kırmanc-Zaza) sorununu gündeme getirerek başlamıştı (1991). Başlangıçta büyük tepkiler alan bu konudaki görüşleri cesur ve kararlı bir mücadelenin sonucunda giderek taraftar topladı ve çok geçmeden başkalarının da gündemine oturdu. Gelinen noktada Dersim-Zaza hareketi azımsanmayacak bir mesafe almış, inkarcılıkta ayak direyen ya da tavırsızlığı tercih eden çevreler henüz bulunmakla birlikte, halkımızın varlığı, kimliği ve hakları başlangıçta oldukça tepkili davranan birçok çevre tarafından bile şu ya da bu biçim altında artık kabul görmüştür.

Kısacası ilk muharebe kazanılmış sayılabilir.

Desmala Sure’nin 16’ıncı sayısından sonra yayınına ara vermesi başlattığı tartışmanın bir yerlere gelip dayanması, denebilir ki tıkanmaya başlaması ile ilişkiliydi.

Şöyle ki, Dersimli daha çok ne olmadığını biliyor ve kendisini zorunlu olarak özellikle olumsuzundan, yani kim olmadığını söyleyerek, aykırılık, benzemezlik veya başkalık bilinciyle tanımlıyordu. Olumlu yanıtları oluşturan Kırmanc ve Zaza kavramları tek başlarına açık bir kimlik ve tarih bilinci sağlamıyor, üstelik çeşitli spekülasyonlara alan bırakıyorlardı.

Hasılı, Dersimli ne başlangıcını ne de tarihinin çağlar boyunca izlediği seyri biliyordu. Halk olarak kendi öyküsünü, yani tarih denen uzun yolda başından geçenleri anlatan basılı bir eser mevcut değildi. Deyim uygunsa toplum olarak feci bir kazada hafızasını yitirip henüz kendine dönmemiş bir insana benziyordu. Dersim tarih geleneğinin ulusal cedlerimiz veya kahramanlarımız olarak tanıttığı Khal Mem, Khal Ferat, Şah Hasan, Khalemamsor (Seyit), Kureyş, Mansur, Sarı Saltuk, Ağucan gibi figürleri sadece efsanelerden biliyordu. Onların tarihsel kimliği ve yaşadıkları çağ hakkında açık bir fikre sahip değildi. Uzun direniş tarihimizin öne çıkardığı bu seyit-atalar ve önderler hakkındaki rivayetleri kendi zevkini ve hayal gücünü de katarak tekrarlamanın ötesine bir türlü gidemiyordu.

Uzun sözün kısası, zengin sözlü geleneğimiz çözülemeden duruyor, tarihimizi rivayetlerden kurtaracak ciddi bir bilimsel çalışmanın eksikliği duyuluyordu. Hal böyleyken insanımızın kendisini tanıması, Dersim davasının daha fazla mesafe alması ya da doğru bir tarih ve kimlik bilinci temelinde gelişip serpilmesi zordu.

İşte bu gerçeğin farkında olduğu içindir ki, Desmala Sure (Suralaman), Dersim davasının üzerinde güvenle yükselebileceği sağlam bir tarih temeli ve çerçeve oluşturulana kadar yayınına ara vermek zorunda kaldı. Bu aralıkta, içinde bulunduğu zifir karanlığın ve cehaletin farkında bile olmayan bazı kendini bilmezlerin “inzivaya çekilmek” olarak tanımlayıp mücadele saymadığı yoğun bir kütüphane çalışmasının sonucundadır ki bu yazıda da görülebileceği gibi hemen hemen tüm bilinmezler bilince çıkarılıp karanlık dağıtıldı.

Böylece Desmala Sure’de aralanan kapı ardına kadar açıldı.

Üstünde adeta “Ben gizli bir hazineydim, bilinmek istiyordum” yazılı Dersim’in sırrı kesinlikle çözüldü. Bu sayede kimilerinin artık gelişmesinin sınırlarına dayandığını sandığı hareketin önü de açıldı.

Sorunun gerçek boyutları, Dersim ve Zazalar’ın potansiyeli bu noktadan sonra daha netçe görülecektir. Geçen zaman ve harcanan emek önümüzdeki muharebeleri kazanmak için zorunluydu.





El – Beyan!

Aşağıda çoktan tamamlandığı halde maddi güçlükler nedeniyle henüz yayınlanmamış olan Dersim ve Zaza Tarihi – Sözlü Gelenek ve Tarihsel Gerçek başlıklı çalışmamda vardığım en önemli sonuçları açıklıyorum.

Bu açıklamanın bazı kısımları kitabın ilgili bölümlerinin çok kısa birer özeti iken, bazı kısımları ise kitabın kendisinden olduğu gibi alındılar.

Aslında benim tercihim bu değildi. Çünkü vardığım bulguların kitapla birlikte çok daha ayrıntılı ve daha doyurucu biçimde yapılmasını istiyordum. Ama uzun süredir muhatap olduğum yoğun ve ısrarlı sorular karşısında adeta strese girdim ve sonunda gelen taleplere yanıt vermek zorunluluğu duydum. Bu kararımda, bu açıklamaların “Dersim/Zaza Ulusal Platformu” konusu üzerinde başlamış bulunan tartışmaların daha sağlıklı bir mecrada seyretmesine ve koşulların artık devrimcileşmeye başladığını düşündüğüm bu yeni dönemin girişinde ihtiyaç duyduğumuz birliğin daha çabuk gerçekleşmesine katkısı olacağına inanmamın da büyük rolü oldu.

Konumuz ya da düşüncelerimizle yeni tanışan arkadaşlar olabilir. Bu bakımdan kısa bir hatırlatma yararlı olacak.

Ben Dersim’in ya da Zazalar’ın ayrı bir ulus olduğunu savunuyorum. Bu düşünceleri savunan başka arkadaşlar da var. Kişi olarak beni bu sonuca götüren süreç 12 Eylül sonrasında yaklaşık iki yılımı (1980-82) geçirdiğim Dersim dağlarında başladı. O dönemde ben ve arkadaşlarım Dersimliler’in Kürt olduğunu düşünüyorduk. Ama bu konuda yöre insanının, özellikle yaşlı kuşakların ısrarlı itirazlarıyla karşılaştık. Kendi adıma ben, dışarının Dersim hakkındaki görüşü ile Dersim İçi’nin tarih ve kimlik bilinci arasındaki çatışmayı işte bu sıralarda farkettim. Bunun üzerine Dersim’in zengin sözlü geleneğini toplamaya koyuldum ve Avrupa’da sürgün bulunduğum 1982 sonundan itibaren gerçeğin ne olduğunu anlamak için kapsamlı bir tarih çalışması yapmak zorunda kaldım. Kendimi tanımam için de buna ihtiyacım vardı. Çünkü, bağrından çıktığım toplumu tanımadan kendimi de tanıyamazdım.

Araştırma henüz sürerken kısmen Sosyalist İşçi ve Kürdistanlı Marksist dergilerinde, esas olarak da Desmala Sure’de netleştiğim kadarıyla düşüncelerimi açtım ve tartıştım.

Dönüp geriye baktığımda o gün söylediklerimle Dersim’in kapısını ancak aralayabildim. Bu yıl içinde çıkacağını umduğum kitap ise Dersim’in kapısını ardına kadar açıyor ve bütün gizemini meydana döküyor. Aşağıdaki açıklamaların bu iddiamı kanıtladığına inanıyorum.





Dersim-Zaza Tarih Geleneği

Birçokları farkında olmasa da halkımızda bir tarih ve kimlik bilinci var, sözlü de olsa bir tarih geleneğimiz var. Bu gelenek çok iyi korunmuş ve kuşaktan kuşağa aktarılagelmiş. Erzincan Tarihi’nin yazarı Ali Kemali ve başkaları tarafından öne sürülen ulusal rivayetlerimizin olmadığı şeklindeki iddia doğru değildir. Örneğin Dersimliler’in Khal Mem ve Khal Ferat adında iki atadan türediklerini söyleyen rivayet ulusal niteliktedir. Khal Mem ve Khal Ferat destanımızda kardeş olarak gösterilirler. Ahmet Yesevi’nin oğulları olarak tanıtılan Şeyh Hasan (Sey Hasan, Şah Hasan) ve Seyit (Kalemamsor) rivayeti de ulusal niteliktedir. Bunlara Hacı Bektaş-Mahmut Hayrani-Kureyş-Sarı Saltuk-Derviş Gevr öncülüğünde yapıldığı rivayet edilen ve benim vardığım sonuca göre Şah Hasan-Seyit öncülüğündeki göçten çok daha erken bir tarihte yeralmış olan bir diğer göç dalgası daha eklenmelidir. Tüm bunlar ulusal nitelikte rivayetlerdir. O nedenle de bu üç geleneği diğerlerinden ayırt etmek ve onlar arasından çekip almak önemlidir. Kaynaklarda ünlü Tufan efsanesi ile karıştırılan az sonra değineceğim Senekerim ve oğullarına ilişkin rivayet ile Ermeni yazarları tarafından kayda geçirilip kitaplaştırılmış olan Sason Destanı (Bk. David Of Sassoun Or Meherr’s Door, Sasonlu Davut veya Meher Kapısı da halkımızın orijinine ilişkin ulusal nitelikte rivayetlerimizdirler. Son ikisinde anlatılanlar Dersimliler de dahil tüm Zaza stokunun, Dersim ve Sason’un şahsında sonraları Zozan olarak da bilinen bütün Zaza ülkesinin öyküleridir.

Geleneğimizin büyük ölçüde kaybolduğunu düşünen yerli yabancı birçok araştırmacının söylediklerine kesinlikle katılmıyorum. Çünkü benim gördüğüm kadarıyla geleneğini korumak ve yaşatmak konusunda halkımızın ender görülen, hayret ve hayranlık uyandıran bir tavrı vardır.

Dersimli geleneğini şiire ve deyişlere dökmüş, böylece kuşaktan kuşağa unutulmadan taşınmasını sağlamıştır. Örneğin De Be ve Welat Welat gibi parçalarda neredeyse tüm Dersim aşiretlerinin cedleri bir bir sayılmaktadır. İlk bakışta birbirinden kopuk gibi görünen tüm parçalar birleştirildiğinde ortaya Homeros’un İlyada ve Odyesse’sinden hiçde aşağı kalmayan bir Dersim-Zaza Ulusal Destanı çıkmaktadır.

Kaynağı yaşanmış gerçek olaylar olan geleneğimizin aslı bilinmediği veya unutulduğu için sadece sözlü planda yaşadığı sanılmıştır. Az sonra eski tarihlerdeki kayıtları gösterip bu düşüncenin doğru olmadığını kanıtlayacağım.

Kısacası halkımızın eski kuşakları geride köken konusuna ve tarihimizin değişik çağlarına ait olaylara ve kişiliklere (Kal Mem, Kal Ferat, Munzur Bava, Kureyş, Sarı Saltık, Şah Hasan, Bava Mansur, Ağuçan, Derviş Cemal vd gibi) ilişkin yığınla materyal bırakmışlardır. Bugüne kadar eksik olan şey bu oldukça zengin sözlü datanın kapsamlı bir yazılı tarih çalışması ile çözülmemiş olmasıydı. Eksikliği duyulan şey, gelenek, tarih ve arkeolojiyi buluşturarak tarihimizi mitolojiden kurtaracak ciddi, bilimsel bir çabaydı. İddia ediyorum ki çıkacak olan kitapla birlikte tarihimizin cahiliye dönemi son bulacak, gecikerek de olsa nihayet gerçek tarih alanına ayak basacağız. Böylece Dersim/Zaza davası da üzerinde güvenle yükselebileceği ve herkesin üstüne kendi tuğlalarını koyabileceği sağlam bir tarih temeli ve çerçeve edinecektir.

Şimdi henüz yayınlanmamış olan bu kitaptaki görüşlere kısaca değinebilirim. Ama bunu bazı sakıncaları göze alarak yapıyorum. Okuyucudan isteğim oldukça kapsamlı ve ayrıntılı bir çalışma olan kitabın kendisini okumadan peşin hüküm vermekten kaçınmasıdır.





Kırmanciye Tarihinin Satırbaşları

“Bir varmış bir yokmuş”la tarih anlatılmaz. Kronolojisiz tarih olmaz. Olayları ve kişileri kronolojiye oturtacak bir referans sistemine, zamanda ve mekanda bazı referans noktalarına ihtiyacımız vardır.

Urartu (880/859-590 M.Ö, Kırmanciye tarihi için bir başlangıç olarak alınabilir. Çünkü Urartu Krallığı, yaşadığımız ve dağıldığımız coğrafyanın politik birliğini gerçekleştiren ilk oluşumdur.

Mehmet Şerif Fırat’ın aktardığı bir rivayete göre Zaza aşiretlerinin büyükçe bir bölümü yakın bir zamana kadar kendilerini Halidi olarak tanımlamışlardır. Fırat’ın yorumuna göre Zaza şeyh ve ağaları Halidi kavramını Arap generali Halid Bin Velid’in adındaki Halid’le ilişkilendirseler de, Halidi sözcüğü gerçekte tarihi Haldiler’e, yani Urartular’a referanstır.

Fırat, bilinen devletçi görüşleri ve çok sınırlı tarih bilgisi nedeniyle elbette itibar edilecek biri değildir. Ama burada önemli olan onun tarafından kaydedilmiş olan Zazalar arasındaki gelenektir. Bu gelenek de, Fırat’ın ona ilişkin yorumu da dikkate değerdir.

Geçerken hatırlatmakta yarar var: Mazgirt, Palu, Kale ve Bağin gibi Dersim içi ve çevresindeki kalelerin büyük bölümü Urartular’dan kalmadırlar.

Mitanniler ve Urartular, Hurri orijinli idiler.

Urartu’nun yıkılışını takiben aynı topraklar bu kez Ermenistan olarak bilindi.

Dersim sözlü geleneğinin Kırmanciye dediği şey, benim görüşüme göre dar anlamıyla Dersim’e tekabül etse de geniş manada tarihi Urartu ve Ermenistan’ın ta kendisidir. Ermenistan ve Kırmanciye pratik olarak bir ve aynı coğrafyanın alternatif adlarıdır. Tarihimizin ayrıntıları Ermenistan tarihinde saklıdır. Başka deyişle Ermenistan tarihi, bizim de tarihimizdir. Bunun bize tamamen başkalarının tarihiymiş gibi kabul ettirilmiş olması tarihsiz kalışımızın ve yaşadığımız kimlik krizinin sebeplerinden biridir.

Özcesi, Urartu krallığı ilk Kırmanciye monarşisidir.

Başka deyişle Kırmanciye tarihinin ilk evresi Urartu’dur.

Urartu’nun yıkılmasından sonra Kırmanciye ilkin Medler’in, daha sonra da Akamenler diye bilinen Farslar’ın hakimiyeti altına girdi.

Akamenler döneminin Kırmanciye yöneticileri o çağın yedi büyük İran evinden biri olan Orontidler (Haydarniler)’di. Benim vardığım sonuca göre Orontidler Geli (Gil, Gilani) orijinlidir. Orontid Hanedanlığı (401-200 M.Ö, ikinci Kırmanciye monarşisi olarak tanımlanabilir.

M.Ö 401/400 yılı dolayında onbin Yunanlı askerin başında Babil’den Trabzon’a çekilirken Kırmanciye’den geçen Xenophon, bu yürüyüşün öyküsünü anlattığı Anabasis adlı kitabında Kırmanciye’nin iki parçalı olduğunu kaydeder.

Akamenler İskender’in Makedonları tarafından yıkıldılar. İskender’in ölümünden sonra onun fethettiği topraklar generalleri arasında bölündü. Bu bölünmeyi takiben oluşan devletlerin en önemlisi Selukidler (Selefkoslar)’di. Selukidler (Makedonlar) çağında da Kırmanciye iki parçalıdır. Bu dönemde Kırmanciye’de mevcut en büyük devletler yine Orontidler (Geliler) ile ilişkili olan Sophene (Tsophk) ve Artaxias hanedanlıklarıdır (200-1 M.Ö.

Kırmanciye, Selukidler ortadan kalktıktan sonra ilkin Partlar’la Romalılar, daha sonra da Bizans ve Sasaniler (Zazalar) arasında ikiye bölünmüş kaldı.

Partlar (Arsakiler, Eşkaniler)’ın Kırmanciye’de kurduğu devlet üçüncü Kırmanciye monarşisidir (M.S. 53/54-42. Partlar’ın bu Kırmanciye şubesi Küçük Arsaklılar (Arşakuniler) diye de bilinir.

Ardından Kırmanciye’de Partlar’ın mirasçısı olan Sasaniler’in hakimiyetine tanık olunur (M.S. 450/451-651).

Benim vardığım kesin sonuçlardan biri Sasaniler’in bugün Zazalar olarak bilinen halk olduğudur. Sasaniler (Zazalar)’in ülkemizdeki yönetimini de dördüncü Kırmanciye monarşisi olarak tanımlıyorum.

Kırmanciye’de tanık olunan diğer devletler ve hanedanlar sözünü ettiğim çalışmamda ayrıntılı olarak ele alınmaktadırlar.

Kırmanciye’de Sasani (Zaza) yönetimine M.S. 7. Yüzyılda Araplar sonverdi. M.S. 11. Yüzyılda ise Kırmanciye Zazalar’la aynı orijinden olan Deylemiler (Gilaniler)’in yanısıra Selçuklu Türkleri tarafından istila edildi. Moğollar (İlhaniler) ve Timuriler dönemlerini takiben Kırmanciye’de Karakoyunlular ve Akkoyunlular diye bilinen hanedanlıklar yükseldi. Türkmen diye tanımlansalar da etnik olarak Zazalar ve Kürtler’le hayli karışmış olan bu iki grubu bazı Türk araştırmacıları bile orijinde Mamakanlar ve Partlarla ilişkilendirirler. Sonunda rakip Karakoyunluları yenilgiye uğratan Akkoyunlular Kırmanciye’de egemen oldular. Onların yerini kendi mirasçıları olan Safeviler aldı. Safevileri takiben Kırmanciye ilkin Osmanlılar’ın, Osmanlı İmparatorluğu dağıldıktan sonra ise Türkler’in hakimiyeti altına girdi.

Şimdilik Kırmanciye tarihinin bu kısa özetiyle yetinmek zorundayım. Ayrıntılı bir antik, orta ve modern çağ Kırmanciye tarihi için kitabın kendisini beklemek gerekecektir.





Satırbaşlarıyla Dersim Tarihi

Dersim ve Zaza Tarihi – Sözlü Gelenek ve Tarihsel Gerçek başlıklı çalışmamda Dersim tarihini içsel bir bakış açısından üç döneme ayırarak anlatıyorum:

1) Eski Dersim (Eski Dersimliler): Bu, tarihimizin başlangıçtan Arap istilasına kadarki dönemidir. Dersim tarih geleneğinde cedleri Kal Mem ve Kal Ferat olarak gösterilen aşiretler Dersim’in eski halk tabakasıdır. Mıleto Qan (Eski Millet) diye de tanımlanan bu tabaka Kırmanciye’de sadece en büyükleri sayılacak olursa benim Kal Ferat Hanedanlığı (M.S. 54-42 ve Kal Mem Hanedanlığı (428-750) olarak adlandırdığım iki hanedanlık kurdular. Cedleri Kal Mem olanlara geleneğimizde Domane Kalmemi de denmektedir. Ancak tam burada bir uyarıda bulunmak zorundayım: Geleneğimizde iki adet Kalmem vardır. Bunların ilki Eski Dersimliler’in cedlerinden biri olup gelenekte Kal Ferat’ın kardeşi olarak anılandır. İkincisi ise Geç Dersimliler’in cedlerinden biri olup gelenekte Ahmet Yesevi’nin oğlu ve Şah Hasan’ın kardeşi olarak tanımlanmakta ve Kalemamsor ya da Seyit diye de bilinmektedir. Bu Kalmem’i ilkinden ayırt etmek için kendisine Geç Kalmem veya sadece Kalemamsor diyeceğim. İşte Dersimliler’in Domane Kalmemi denen grubu bu iki Kalmem’in soyundan oldukları söylenen aşiretlerin bir karışımını temsil ederler.

2) Geç Dersim (Geç Dersimliler): Tarihimizin M.S. 7. Yüzyıldaki Arap-İslam istilasından Kırmanciye’de Osmanlı hakimiyetinin kurulduğu 16. Yüzyıl başlarına kadarki dönemi. Bu bölümde M.Ö. 7. Yüzyılda oluşan ve M.S. 11. Yüzyıla, hatta daha sonraki asırlara dek küçülerek de olsa oldukça uzun yaşayan Sason merkezli bir Zaza krallığı ile Çemişgezek Krallığı da anlatılmaktadırlar.

3) Modern Dersim (Modern Dersimliler): Modern Zamanlarda Dersim başlıklı bu bölümde ise bütün yönleriyle 1514’ten 1938’e kadarki dönemi ele alıyorum. Tarihimizin dörtyüz yılı aşkın bu son döneminde Dersim-Zaza direnişlerinin bayrağı Kızılbaşlık oldu. Bu dönemin ayrıntıları tarihlerin Kızılbaş ve/veya Celali ayaklanmaları olarak kaydettiği asırlarca süren süreçte saklıdır.









Eski Dersim (Esas Dersim)

Bugünkü Dersim’in belirli bir bölgesi, kabaca Munzur Nehri ile Pülümür Suyu (Harçik) arasındaki dağlık kesim, kaynaklarda Eski veya Esas Dersim olarak tanımlanmaktadır. Bu bölgenin kuzey sınırı Çin Seddi’ni andıran Munzur-Mercan dağ kümesidir. Güney ucu ise Türk askeri kaynaklarında (Jandarma Umum Kumandanlığı tarafından 1932 yılında hazırlanmış olup yakın zamanlara kadar gizli tutulan Dersim adlı kitapta) Munzur ve Harçik (Pülümür) ırmaklarının birleştiği kavşak noktası olarak gösterilir.

1866 yılında Dersim’i dolaşan Britanya’nın Erzurum konsolosu J. G. Taylor da benzer bir tarif yapmaktadır.

O’na göre Esas Dersim (Gerçek Dersim), Halvori, Mazgirt ve Kiğı’nın gerisindeki dağlık bölgedir. Bu bölgenin kapısı Mazgirt, kuzey hududu ise Karasu Nehri’dir

(Bk. Journal Of A Tour In Armenia, Kurdistan And Upper Mesopotamia With Notes Of Researches In The Deyrsim Dagh, Journal Of The Royal Geographical Society, cilt 38, s. 281-361).

19. Yüzyıl sonunda Dersim’i gezen Ermeni Andranik, sonraları Tunceli adı verilen topraklara ek olarak Tercan kazasını da Dersim’in bir parçası olarak tarif eder.

Ama Esas Dersim (Gerçek Dersim) ayırdı Andranik’te de mevcuttur. O’na göre de Esas Dersim, Tujik (Abasan) ve Kutu Deresi mıntıkalarıdır. Bu bölge Antranik’in gezisi sırasında Dersim’in bağımsızlığını hala koruyabilen yegane parçasıydı (Bk. Andranik, Dersim, Tiflis, 1901).

Kısacası, hemen tüm kaynaklarda bugünkü Dersim’in belirli bir bölgesinin Esas Dersim (Eski Dersim) olarak tanımlanıp ayırt edildiğini görüyoruz.

Bu ayrımın anlamı Dersim sözcüğünün ilk olarak tarif edilen bölgenin adı olmasıdır.

Dersim, Tercan’ı ve Tzanika (Çanestan)’yı şimdilik hariç tutarsak, başlangıçta sadece bu bölgenin adı olarak kullanılmış ve bu tanım Tanzimat’a kadar egemen olmuştur.



Dersim Kavramının Ortak Bir Ulusal Ada Dönüşümü

Tanzimat (1839)’tan 1938’e kadar süren Dersim direnişleri çağında Dersim adının anlamı da, limitleri de değişir.

Dersim Sorunu’nun gündeme oturduğu bu süreçte, özellikle Birinci Savaş sonrasında Dersim kavramı giderek daha geniş bir coğrafyayı, başka deyişle Dersim Ulusal Sorunu’nun etki alanını tanımlamaya başlar.

Böylece Dersim kavramı bir ulusun ortak ve genel adına dönüşür.

Bu ulusun özgürlük sorunu da tarihe başka bir adla, sözgelimi Zaza Sorunu diye değil, ama Dersim Sorunu adıyla geçer.

Dersim olayının süreklilik kazandığı sahayı Dersim adına ve sınırlarına bağlayan az evvel adını verdiğimiz askeri kaynakta Dersim Sorunu’nun evrimiyle doğrudan bağlantılı olan bu dönüşüm karşıt bir cepheden gayet açık bir biçimde ifade edilmekte ve izlenen karşı-strateji de açıklanmaktadır.

Bu strateji; Pertek, Çemişgezek ve Mazgirt gibi pasifize edilip devlet otoritesi altına sokulan yerleşmelerin Dersim direnişleri çağında artık özgürlük ve direniş anlamına gelen Dersim kapsamından çıkartılması, bir bölümünün başka illere bağlanması ve kitlesel sürgünlerin de yardımıyla Dersim coğrafyasının ve halkının parça parça dağıtılmasını hedefliyordu.

Nitekim devlet tarafından önceden planlanmış bir hareket olan 1937-38 katliamı ve sürgünü arefesinde aynı stratejinin bir gereği olarak Dersim’in adı Tunceli olarak değiştirilip tarihten silinmek istenmiştir. Türk devletinin çeşitli biçimler altında halen yürürlükte tutulan Dersim’i imha stratejisi etkili bir karşı-stratejiyle boşa çıkartılmadığı sürece de devam edecektir. Munzur ve Pülümür vadilerinde yapımı başlatılan bir seri baraj projesinin amacı da çok açık ki Dersim’i sular altında bırakıp insansızlaştırmaktır.





Tarihsel Kayıtlarda Dersim

Bugünkü Tercan ve yukarıda tanımını verdiğim Eski Dersim antik kaynaklarda Xerxene (Derxene) adı altında görünürler.

Xerxene veya Derxene adı ilk kez M.Ö. 401/400 yılında Onbin Yunan askerinin yürüyüşüne öncülük eden Anabasis’in yazarı Xenophon’da geçer.

Bu adın Esas Dersim (Eski Dersim) ve modern Tercan’a referans olduğu genel kabul gördü denebilir.

Prof. N. Adontz, Armenia In The Period Of Justinian adlı çalışmasında Xerxene, Derxene ve Derjan (Tercan) adlarının modern Dersim adının erken formları olduğunu ikna edici bir biçimde açıklamaktadır.

Xerxene adı Pontus’un Amasya kentinden olan coğrafyacı Strabo’da da geçer. Strabo (M.Ö.58-M.S. 25), Selukid kralı Büyük Antiochus’un satrapları Zariadris ve Artaxias zamanındaki Ermeni fetihleri arasında Xerxene’yi de saymaktadır (Bk. The Geograph Of Strabo).

The Natural History adlı eserinde coğrafyacı Pliny (M.S. 23/24-79) de Fırat’ın güzergahını tarif ederken Derxene’den sözeder (Bk., The Natural History Of Pliny, cilt 1, İngilizce’ye çev. John Bostock ve H. T. Rıley, London, 1855, s. 441). Taylor’un da dikkat çektiği gibi Pliny’nin Fırat adı altında tarif ettiği gerçekte Munzur ırmağıdır

Eski Dersim ve Tercan, çok erken bir tarihten beri, en az Zariadris ve Artaxias döneminin fetihlerinden itibaren nominal anlamda bile olsa artık Ermenistan’ın birer parçası olarak görünürler ve bu durum sonraki asırlarda süreklilik kazanır.

Esas Dersim ve Tercan coğrafyasına daha geç tarihlerdeki referanslar da doğal olarak hemen tamamen Ermenice kaynaklarla sınırlıdır.

Ermeni literatürünün başlangıcı ise, Ermenice’nin ilk kez yazı dili olarak kullanılmaya başlandığı M.S. 5. Yüzyıldır.

Agathangelos, Lazar Parpetsi’nin sıralamasına göre ilk Ermeni tarihçisidir. Dersim adı Agathangelos’ta ve sonraki Ermeni kaynaklarının birçoğunda Derjan (Derxene) şekli altında geçmektedir.





Dersim, Mamekiye, Khalmem Ocağı ve Kırmanc Adlarının Anlamı

ve Eski Dersimliler’in Temel Çekirdeği

M. Khorene, History Of The Armenians adlı eserinde ünlü Tufan olayı ve bu olayın kahramanı olarak bilinen Nuh (Khorene’de Xisut’ra) ve oğullarına ilişkin efsanenin bir versiyonu olan aşağıdaki rivayeti aktarmaktadır:

“Gemisi Ermenistan’da karaya oturan Xisut’ra’nın oğullarından Sem, keşif amacıyla kuzey-batıya doğru gitti. Uzun bir dağın yanındaki küçük bir ovaya vardı. Bu ovanın içinden Asurya istikametine doğru akan bir nehir geçiyordu. Bu nehrin yanında iki ay kalan Sem, ordaki dağa kendi adıyla Sim adını verdi. Daha sonra geldiği yere geri döndü. Ama onun en küçük oğullarından Tarban kendisinin otuz kardeşiyle on-beş bacısını ve onların eşlerini de alarak gidip aynı nehrin havzasına yerleşti ve orayı kendi adıyla Tarawn Eyaleti olarak adlandırdı...” (Bk. Khorene, a.g.y., s. 79-80).

Hübschmann’a göre Sim, Sasun (Sason)’da bir dağ, Tarawn ise Van Gölü batısında bir eyalettir.

J. G. Taylor, az önce adını verdiğim yazısına düştüğü bir dipnotta Moses Khorene’deki bu pasajın enteresan bir yorumunu yaparak burada Dersim adının ve Esas Dersimliler (Eski Dersimliler)’in orijininin verildiğini düşündü.

O’na göre yukarıdaki pasajda Muş ovası kastediliyor gibi görünse de, yapılan tarif gerçekte Dersim’in Ovacık ovasına ve bu ovadan geçen Munzur ve Mercan ırmaklarına daha çok uymaktadır. Sim adı verildiği söylenen dağ da ona göre Dersim’dir.

Taylor’un vardığı sonuç, Dersim adının Nuh’un oğlu Sim’in adından geldiği, Eski Dersimliler’in de Sim’in soyundan olduklarıdır.

Taylor’un bu yorumunda tek önemli nokta, Dersim adını bölmesi ve bu adın Sim sözcüğünden geldiği görüşüdür.

O’na göre Dersim adının aslı Sim’dir, fakat yanlışlıkla Dersim olarak çağrılmaktadır.

Prof. N. Adontz, Armenia In The Period Of Justinian adlı çalışmasında Dersim adının etimolojisi konusunda gerçeğe öylesine çok yaklaştı ki, benim için arta kalanını açıklayıp onun analizini tamamlamak ya da kesinleştirmek olanaklı hale geldi.

İlkin Adontz’un analizini özetlemeliyim:

Buna göre klasik literatürde ve daha eski çağlarda iyi bilinen Derjan (Xerxene, Derxene) adı, günümüze kadar Tercan ve Dersim olmak üzere iki şekil altında yaşadı. Dersim adı, Adontz’a göre, Ermenice söylenişteki Derjan’ın Arapça ve Farsça telaffuzudur. Derjan (Terjan, Derxene) adı ise iki kısımdan oluşur: Dar (Der) ve Jan. Diğer şekiller de benzer biçimde Ter-Jan ve Der-Xene (Xer-Xene) olarak düşünülmelidir.

Adontz, bu adın ilk kısmı olan Dar (Der) sözcüğünü Colchis (sonraları Lazika) halklarından birisi olan Darili’lerin adıyla (-ili, -eli bir sonektir), ikinci kısmı olan Jan (veya –Xene) sözcüğünü ise ülkeleri antik Derjan bölgesinin yanıbaşında bulunan Tzanlar’ın etnik adıyla ilişkilendirdi, daha doğrusu ilişkili olabilecekleri ihtimalinden sözetti.

Tzanlar’ın adı kaynaklarda San (Sani) ve Çan (Can, Caneti) olarak da geçer. Ülkeleri ise Tzanica, Caneti ve Moses Khorenatsi’de rastladığımız Caniwk (San-ebi-k) gibi değişik biçimler altında görünür.

Sonuç olarak Adontz, Derjan (Dersim) adının bahsi geçen iki etnik adın bir kombinasyonu olabilecekleri savını öne sürdü

(Bk. Nicolas Adontz, a.g.e., s. 47).

Adontz, Ermeni kaynaklarda Mamikonyanlar olarak bilinen Mamanlar (Mamakanlar)’ın orijinine ilişkin Mamik-Konak rivayetini yorumlarken belki farkında olmadan bize bir yardımda daha bulundu.

Bu rivayet Mamakanlar’ın Çin orijinli olduklarını, Çin’den geldiklerini söyler. Adontz, bu rivayette kendisinden Çin olarak sözedilen ülkenin gerçekte bildiğimiz uzak Çin değil, ama San (Çan, Tzan) halkının ülkesi Tzanika olması gerektiğini savundu.

(Bk. Adontz, a.g.e., s. 312-13).

Bu yorumlarında bir eksiklik görsem bile gene de Adontz’un bana büyük yardımı dokunduğunu teslim etmek zorundayım.

Dersim adının orijini ve anlamı konusunda kendi son sözümü söylemeden önce Ocağê Khalmem’i (Türk askeri kaynaklarında Kalman Ocağı ve Mamekiyê adları üzerinde de kısaca durmam gerekecek.

Dersimliler, Eski veya Esas Dersim olarak bilinen bölgeye Khal Mem Ocağı (Ocağê Khal Mem’i) olarak da referans verirler.

Jandarma Umum Kumandanlığı yayını olan Dersim (1932) adlı kitapta da Eski Dersim mıntıkasında oturan aşiretlerin, hatta bütün Dersim aşiretlerinin Eski Dersim’e aynı zamanda Kalman Ocağı dedikleri kaydedilmiştir.

Öte yandan her Dersimli bilir ki, Dersimliler bu aynı bölgeye Mamekiye de demektedirler.

Bu ad Ermenice kaynaklarda Mananalı (Mamanalı, Manan-alı, Maman-alı olarak geçmektedir.

Toparlarsak; Dersim (Eski Dersim), Ocağê Khalmem’i (Kalmem Ocağı ve Mamekiye adları bir ve aynı bölgenin veya ülkenin alternatif adlarıdır.

İşte bu çalışmanın nihai görüşü:

Khalman veya Khalmem adı, önüne Khal ünvanı getirilen Man veya Mem (Mam, Maman, Mamakan, Mamikonian) kavim adının ta kendisidir.

Kavim adları destanlarda kişileştirilerek ifade edilir.

Burdaki Man veya Mem, Eski Dersimliler’in kendi orijinlerine ilişkin geleneklerinde kendi cedlerinden biri olarak gösterdikleri ve adının önüne Khal ünvanı koyarak Khal-Mem dedikleri kişilik olup, ilk Ermeni tarihçilerinin aktardığı Mamakanlar’ın geleneğinde onların atalarından biri olarak da anılan Mamik (Mamık)’le tamıtamına aynıdır.

Yani Eski Dersimliler’in çok önemli bir bölümü kaynaklarda Ermeni olarak tanımlanan, ama Ermeni asıllı olmayan Mamanlar (Mamakanlar)’dan gelmedirler. Eski Dersim’in alternatif adlarından Ocağe Khal Mem’i (Kalmem Ocağı, Kalman Ocağı ve Mamekiye kavramları da etnik Mamakan adından gelirler (Şimdilik Geç Kalmem’i hariç tutarsak).

Ermeni kaynaklarda Mamakanlar’la Saniler (Tzaniler)’in bir ve aynı halkın kolları oldukları görüşü kaydedilmiş bir olgudur.

Adontz’un Der-Sim adının ikinci kısmını Sanlar (Tzanlar)’la ilişkilendirdiğini ve benim de bu görüşü paylaştığımı yukarda zaten izah etmiştim. San ve Sin sözcükleri sık sık birbirinin yerini alan bir ve aynı adın biçimleridir.

Yani ülkemizin adının Dersim şekli gelenekte Çin (Sin) orijinli oldukları da söylenen Sanlar’dan, Mamekiye ve Khal Mem Ocağı şekilleri ise Sanlar’la aynı halka ait bir diğer boy olan bu dağların erken halkı Mamakanlar’dan gelmedirler.

Bu açıklama bana öyle görünüyor ki Kırmanc teriminin etimolojisini de çözmektedir.

Kırmanc adı bence Kır-Man-c şeklinde bölünmeli. Sondaki –c, bazen –z veya –j şeklinde de karşılaşılan mensubiyet bildiren köken sonekidir. İkinci kısım olan –Man öğesi, Man-Maman kavim adıdır. Tarihlerde Urmiye Gölü çevresinde kaydedilen Mannalar ile Mamakanlar’ın aynı olabileceklerini düşünüyorum. İlk kısım olan Kır, eğer bir diğer etnik ad değilse bazen Kar ve Kal olarak karşılaştığımız kent anlamına gelen aynı sözcük olmalı. Ya da Ermenice’de efendi, soylu manasına gelen Kyr (Kiwr) ile aynıdır. Bu açıklamadan hareketle Kırman sözcüğünün Mannalar’ın Kenti (Maman Yurdu) anlamına geldiği ve Kalman (Kalmem) sözcüğünün bir şekli olabileceği söylenebilir. R ve L sesleri sık sık birbirlerine dönüştüklerine göre Khalman > Karman > Kırman dönüşümü oldukça olasıdır. Nitekim bazı kaynaklarda Dersim’de Karaman (Karman) adında bir aşiretten sözedilmekte, ayrıca Kığı ve çevresinde kendisine Karaman’lı (eski Kapadokya), diline de Kırman dili diyenlerin bulunduğu kaydedilmektedir. Adı geçen çalışmamda Kırmanc adına ilişkin diğer ihtimalleri de sıralıyorum. Bu kısa değinmeden hareketle Kırmanclar adının Khalmanlar (Domane Kalmemi, Mamakanlar, Kalman Oğulları anlamına geldiği düşünülebilir.

Böylece ülkemizin Dersim, Mamekiye ve Kalmem Ocağı gibi alternatif adlarını çözerken, aynı zamanda halkımızın orijini sorununun en azından bir yarısını, ona adını veren ve Eski Dersimliler’in hakim öğesi olarak görünen Mamakanlar (Tzanlar) gerçeğini de ortaya çıkarmış bulunuyorum.

Eski Dersimliler’in bileşiminde bir ikinci etnik unsur daha vardır ki, bu fetihçi öğeye de hemen şimdi değinecek ve böylece Dersimliler’in temelinde yatan ikili sentezi açığa çıkartacağım.





Eski Dersimliler’in Orijini

Desmala Sure dergisinde yıllar önce tartışmaya açıp alışılagelenden çok farklı yorumladığım Dersim sözlü geleneğindeki Kırmanc ve Kırmanciye kavramları ile Dersim’in kapısını aralamıştım. Burada özetini çıkardığım henüz yayınlanmamış kitapta ise bu kapıyı ardına kadar zorluyorum.

Dersim geleneği modern Dersimliler’in Eski Dersimliler ve Geç Dersimliler (Sonradan Gelenler) olmak üzere iki kesimden bileştiğini söyler.

Bu geleneğin tarihsel gerçeklerle örtüştüğünü düşünüyorum.

Daha önce de işaret ettiğim gibi orijin problemini çözmek için farklı göç ve istila dalgalarına ait bu iki tabakanın tesbit edilip tanımlanması gerekir.

Benim vardığım sonuca göre, kendisine Kırmanc diyenler esas olarak Eski Dersimliler’dir. Dersim geleneği onlara Mıleto Khan (Eski Millet) diye de referans vermektedir. Bu tabaka Kırmanc kimliğini bayrak yapmış, sonradan gelenlere de benimsetmiştir.

Dersim’in bu daha eski sakinlerinin orijini ve erken tarihleri Ermenistan (Kırmanciye) tarihinde saklıdır. Dahası, Eski Dersimliler denen bu tabaka kaynaklarda bir bütün olarak ‘Ermeni’ olarak tanımlanmaktadır. Hatta Geç Dersimliler’in bir bölümü bile ‘Mıleto Khan’ (Eski Millet) olarak da tanımladığı kendisinden önceki bu tabakayı Ermeni sanmaktadır.

Kendilerine Kırmanc diyen Eski Dersimliler’in Ermeni olarak da bilinmeleri, zamanla Ermenileşmiş olmalarına yorumlanabileceği gibi, Kırmanc ve Ermeni adlarının aynı etnik grubu tanımladığına, bunların bir ve aynı adın değişik şekilleri olduklarına işaret de olabilir.

Bilindiği gibi Ermeni adı bugün Ermeni olarak bilinenlere dışarısı tarafından takılmış olup, kendisine Hay, ülkesine Hayastan diyen ve bunda ısrar eden Ermeni toplumu içinde gerçekte hiç bir zaman kabul görmüş değildir.

Eski Dersimliler’in orijininin Ermenistan tarihinde saklı olduğunu ve Ermenistan ve Kırmanciye terimlerinin bir ve aynı coğrafyanın alternatif adları olduğunu keşfettiğim andan itibaren Ermenistan tarihinin ayrıntılarını birincil kaynaklardan ve daha derinliğine çalışmak zorunluluğu ile karşılaştım.

Aynı şekilde yaptığım araştırmanın bulgularını açıklarken konunun okuyucu tarafından daha iyi anlaşılması için bu çalışmanın Giriş’inde Ermenistan tarihi anlatmak zorunda kaldım. Kaldı ki, az önce de işaret ettiğim gibi, benim vardığım sonuca göre, Ermenistan ve Kırmanciye tarihleri içiçe geçen, büyük ölçüde örtüşen süreçlerdir.

Her tarihin bir başlangıca ihtiyacı vardır. Ama fiktif değil, gerçek bir başlangıç olmalıdır bu.

Dersim ve Kırmanciye tarihini yazmaya karar verdiğimde nereden başlayacağım beni meşgul eden ana sorun olarak karşıma çıktı.

İdeal başlangıç momenti kuşkusuz ki işin en zor tarafı olan orijin problemi çözülerek yakalanabilirdi. Ama başlangıçlar genelde karanlıktır, efsanelerle örtülüdür. Öyle de olsa bu efsaneleri tespit edip çözmek zorundaydım ve bunda kararlıydım.

Sonuçta öyle yaptım.

Dersimliler’in spesifik bir etnik bileşimi ve başlangıç momenti var mıydı? Bu soruya evet yanıtı veriyorum ben.

Dersim geleneğinin Eski (Esas, Erken) Dersimliler ve Geç Dersimliler (Şeyh Hasananlılar ve Seydanlılar) ayrımı yaptığına yukarıda değindim.

Geç Dersimliler’in orijini sorununa daha sonra geleceğim.

Daha önemlisi Erken Dersimliler’in kimliğini tespittir.

Benim görüşüme göre, Eski Dersimliler’in kendi orijinlerine ilişkin ulusal nitelikte bir tek rivayeti vardır ve onu diğerleri arasından ayıklamak önemlidir.

Bu rivayete göre Dersimliler’in cedleri Khal Mem ve Khal Ferat adlarında iki kardeştir.

Bu çalışmanın ilk hedefi yalnız efsanelerimizde değil, türkülerimiz de dahil her adımda karşılaştığımız Khal Mem-Khal Ferat ikilisinin kimliklerini tespit etmekti. Efsanevi değil tarihsel ve gerçek kişilikler olduklarına kendimi ikna ettiğim bu ikiliyi keşfetmedikçe başlangıcı yakalayamazdım, nereden yola çıkacağımı ve tarihin labirentlerinde hangi patikayı izleyerek ilerleyeceğimi bilemezdim.

Zihni ve fiziki bakımdan dayanılması güç, uzun ve tüketici bir çabanın ardından en sonunda hedefi yakaladığımdan hiç bir kuşkum yoktur.

Dersim’in sırrı artık kesinlikle çözülmüştür:

Geleneğin Khal Mem dediği Mamakanlar (Çanlar, Tzaniler, Sanlar, Sinler, Ermenice’de Mamikonyanlar)’dır, Khal Ferat dediği ise Partlar (Arsakiler, Eşkaniler)’dır.

Destanımızın dilinde bu iki etnik grup kişi adlarında temsil edilmektedir.

Ermeni kaynaklarda kayda geçirilmiş bulunan Mamakanlar’ın orijinine ilişkin Mamik-Konak rivayeti, benim vardığım sonuca göre, Dersim’in Khal Mem-Khal Ferat rivayetinin aynısıdır.

Ermeni kaynakların kaydettiği Part kralı Dördüncü Ferat, onun dört oğlu ve bunlardan çıkma kollara ilişkin gelenek de benim görüşüme göre bu aynı geleneğin tamamlayıcı bir parçasıdır.

Bu bulguların ışığında Asıl Dersimliler’in Mamakanlar (Mamanlar, Sinler) olduğu ve bunlara daha sonra Partlar’ın katıldığı ortaya çıkıyor.

Başka bir deyişle Asıl Dersimliler’in çekirdek olarak ulusal destanımızın kardeş olarak gösterdiği Mamakan-Part ikilisinin sentezinden oluştuğu kesindir. Gelenek bu sentezi tek bir kimlik gibi Khal Mem-Khal Ferat diyerek ifade etmektedir.

Dersimliler’e ve ülkelerine adlarını verenler Mamakanlar (diğer adlarıyla Tzaniler, Saniler, Sinler), dillerini verenler ise Zazalar (Dımıliler, Sasaniler)’dır.

Mamakanlar’la Dımıliler (Zazalar)’in ve Geliler’in aynı kökten olmaları ihtimali çok büyüktür. Ama elimde bu konuda kesin görüş oluşturabilecek kadar veri olmadığı için burada Mamakanlar’ı en azından şimdilik özgün ve ayrı bir etnik grup varsayıyorum.

O halde Mamakanlar ile Partlar’dan bileşen esas çekirdeğe üçüncü bir etnik öğe olarak Dımıli (Gil, Zaza)’lerin de katıldığı vurgulanmalıdır.

Bölgede Partlar’dan çok daha eski oldukları için Geliler (Dımıliler, Zazalar) ile karışım daha erken bir tarihte başlamış olmalıdır. Buradan hareketle Dersimliler’in esas çekirdeğinin büyük bir olasılıkla ortak orijinden olan Mamakanlar ile Zazalar (Sasaniler)’dan bileştiği, daha sonra da Partlar’la bir karışmanın yaşandığını söylemek daha doğru görünüyor. Kaldı ki, bence Partlar’a adlarını ve dillerini verenler de büyük olasılıkla Sasaniler (Zazalar) olmuştur.

Benim görüşüme göre, Dersimliler (Kırmanclar), esas olarak işte bu üç etnik unsurun bir sentezidirler. Ama gelenek sadece Khal Mem-Khal Ferat ikilisine işaret etmektedir.

Kendisini Dımıli veya Zaza olarak tanımlamak yerine, “Zaza (Dımılki) namê zone mao” (Zaza/Dımıli bizim dilimizin adıdır) vurgusu yapan çağdaş Dersimliler’in yaşlı kuşağı, bu yaklaşımı ile bu dilin sonradan üstlenildiği gibi bir izlenim uyandırmaktadır. Dersimliler’in bir bölümünün ise benzer biçimde Kürtçe’yi dil olarak üstlenmiş oldukları varsayılabilir.

Sözünü ettiğim ikili-üçlü çekirdeğe sonraları Geç Dersimliler (Sonradan Gelenler) olarak referans verilen öğeler sızdı. Ama bu sızmalar çoğunluk itibariyle başlangıçtaki çekirdeğe yabancı öğeler değildiler, bu nedenle bir kimlik ve yapı değişimine yolaçmadılar. Yani sonradan geldikleri söylenenler genelde Eski Dersimliler’i meydana getiren senteze ait öğelerdir. Onlar arasında etnik olarak farklı olup asimile edilmiş öğeler de mevcuttur ki, bunların kim oldukları Geç Dersimliler bölümünde tartışılacaktır.

Çözümlememin bazı ayrıntılarını ileriki sayfalara bırakarak bu araştırmanın Dersimliler’in başlangıcı ve etnik kompozisyonu konusunda vardığı sonucu yukarıdaki gibi toparlayabilirim.





Mamakanlar ve Saniler

Merak edenler kendilerine en yakın büyükçe bir kütüphaneye uğrayıp hem Partlar’ın hem de Sasaniler’in tarihi konusunda herhangi bir ansiklopedide hayli bilgi bulabilirler. Ama Mamakanlar ve Saniler konusunda doyurucu bilgiler ansiklopedilerde bulunamaz. O nedenle adı geçen kitabımdan onlara ilişkin bölümleri olduğu gibi buraya almak zorunda kaldım.

Dersimliler’in temelinde yatan ana etnik öğe, çok eski çağlardan beri Pontus, Colchis (Lazika), Dersim ve çevresinde yaşadıkları anlaşılan Mamakanlar veya Saniler olarak bilinen bu halktır. Dersimliler’e ve ülkelerine adlarını verenler onlardır. Andaki Dersim sentezi, Pontus Krallığı’nın da egemen gücü olduğunu sandığım bu halka Partlar’ın ve Zazalar (Sasaniler)’ın da katılımıyla meydana gelmiştir. Ama bu senteze damgasını vuranlar Mamakanlar (Sanlar) olmuştur.

Mamakanlar’la Sasaniler (Zazalar)’in Medler’le ilişkili olmaları mümkündür. Ama bu konuda kesin bir şey söylemek eldeki verilerle olanaklı değil.

Aşağıda Mamakanlar ve Saniler (Sinler) gibi alternatif adlar altında karşılaşılan bu halk hakkında bilinenlerin bir özetini veriyorum.





Mamakanlar

Geleneğe göre Mamakanlar Çin orijinlidirler. Onların Çin orijinli olduğunu söyleyen bu geleneğe ilk olarak Faustus Bizantinus’ta (beşinci ciltte) yerverilir. Aynı gelenek Sebeos ve Horenli Moses gibi Ermeni tarihçileri tarafından da kaydedilmiştir.

Bu geleneğin Moses Khorene’nin kitabına ek olarak konan Sebeos’un Primary History Of Armenia (M.S. 661) adlı eserindeki versiyonu aynen şöyledir:

“Mamikonlar bizim ulusumuzun atası Aramaneak’ın soyudurlar. Ama kral Khosrov’la görüşmeye gelen Çin kralının elçisi büyük adamdan bizzat öğrendiğime göre, onlar Part kralı Artavan ve Ermenistan kralı Büyük Khosrov döneminde Çin’den gelmişlerdir.

Bu elçiye ‘Ermenistan’da sizin ülkenizden geldiği söylenen soylu bir aile var’ dediğimde şunları anlattı:

‘Bizim ülkemizdeki sanatçılar da kendi şarkılarında Çin Krallığında hiyerarşide ikinci sırada gelen Prens Karnam’ın oğulları olan Mamik ve Konak adlarında kan-kardeşi iki parlak ve önde gelen kişiden bahsederler. Prens Karnam öldükten sonra, Çin kralı onun dul karısıyla evlenir ve bu kadından bir oğlu olur. Kendisi ölünce tahta bu oğlu geçer. Bunun üzerine onun diğer iki kardeşi (babadan değil, ana tarafından kardeşleridir) ona karşı ayaklanırlar. Yani kendi kardeşleri olan Çin kralı Chenbakur’u öldürüp krallığı ele geçirmek için bir komplo düzenlerler. Ülkenin ordusu ikiye bölünür. Prenslerin ve ordunun bir bölümünü de kendilerine kazanan Mamik ile Konak, güçlerini ülkelerinin bir bölgesinde toplayarak birlik yemini ederler. Bunu öğrenen Chenbakur, ordunun kendisine taraf olan kesimini toplayarak onlarla savaşmaya gider ve isyancıları imha eder. İsyanları ezilen Mamik’le Konak, Kuşanlar’ın ülkesindeki Bahl-Shahastan’da oturan Arsaklı (Part) kralına sığınırlar. O sırada iki krallık arasında barış hüküm sürmekteydi. Part kralından ısrarla Mamik’le Konak’ı kendisine teslim etmesini veya onları yoketmesini isteyen Chenbakur, aksi taktirde barışın bozulacağını bildirdi. Part kralı onları geri vermedi ve korudu. Chenbakur’a dostça bir dille onları koruyacağına sözverdiğini, ama onları batıya, dünyanın ucuna, güneşin battığı yere yollayacağını ileterek barışın devamını talep etti. Ardından Mamik ve Konak’ı, eşleri, oğulları ve tüm etrafı ile birlikte kendi ordusunun sıkı koruması altında Ermenistan’a, kendi akrabası olan Ermenistan’ın Arsakid kralına gönderdi. Ermenistan’da oldukça çoğalan Mamik’le Konak’ın soyu büyük bir aşirete/boya dönüştü.” (Sebeos’un Primary History kitabından alınan bu pasaj için bk. Moses Khorene, a.g.e., Appendix bölümü, s. 367-36.

Moses Khorene, bu aynı rivayetin kısmen farklı bir versiyonunu verir.

O’nun aktardığına göre Çin kralı Arbok Chenbakur’un Mamgon ve Bldokh (Kirzioğlu bu ikinci adı Pekhtokh/Pu-tu-ken olarak yorumlar) adlarında iki üvey kardeşi vardı. Bu ikili büyük prenslerdi. Kral Arbok Mamgon’un öldürülmesini emreder. Bunu öğrenen Mamgon kaçıp Sasani kralı Ardaşir’e sığınır. Mamgon’un iadesi talep edilirse de Ardaşir bu isteği rededer. Bunu savaş nedeni sayan Çin kralı, Ardaşir’le savaşa hazırlanır. Tam o sırada Ardaşir ölür, yerine oğlu Şapuh (240-272) geçer. O da Mamgon’u teslim etmez, ama İran’da kalmasına da razı olmayarak sürgün ediyormuş gibi bir görünüm altında Mamgon’u tüm etrafıyla birlikte Ermenistan’daki valisine gönderir ve Çin kralını onu sürgün ettiğine inandırıp iki ülke arasında barışın devamını sağlar (Moses Khorenats’i, History Of The Armenians, R. W. Thomson çevirisi, 1978, s. 230-231).

Mamakanlar’ın atası Mamgon ve çevresi, Khorene’deki versiyona göre, Çin’den Ardaşir’in oğlu ve halefi olan Sasani hükümdarı Şapuh (Şapuh I: 240-272)’un tahta çıktığı tarihlerde gelmiş, Khorene’nin verdiği ipuçlarına göre 290/291 yılında tahta çıkan Ermenistan kralı Trdat’ın zamanında da Ermenistan’a varmışlardır. Mamgon, Trdat’la görüşür ve kral Trdat ona ve etrafına yerleşecekleri bir yer gösterir. Fakat bu kral uzun yıllar boyunca onların yerlerini sık sık değiştirir, bir yerden diğerine aktarıp durur (Khorene, a.g.e., s. 231).

Khorene’nin verdiği kronoloji birbirini tutmuyor. O’nun verdiği bilgilere göre Şapuh ve Trdat’ın aynı dönemde yönetmiş olmaları gerek. Ama bunların yönetim dönemleri örtüşmüyor.

Khorene Mamgon’la ilgili bir diğer olay anlatıyor. O’nun aktardığı bilgilere göre, Sasani Şapuh’un kendisiyle ittifak halinde Ermenistan’a girmeye teşvik ettiği kuzey halklarına karşı Ermenistan kralı Trdat’ın sefer hazırlığı yaptığı bir sırada, üsleri Tarawn eyaletindeki Olakan Kalesi olan ve burayı Sim adlı dağın (Sason Dağı halkı için bir sığınma yerine dönüştüren Slkuni evi prensi Sluk da Şapuh’la işbirliği yaparak ülkeyi kral Trdat’a karşı karışıklığa sürükler. Bunun üzerine Ermenistan’ın bütün prenslerine çağrıda bulunan Trdat, Sluk’ı yakalayıp kendisine getirene Slkuni evinin tüm topraklarını vereceğini bildirir. Bu göreve Çin’li Mamgon talip çıkar. Kral Trdat’ın kuzeyli halklara karşı Albania üzerine seferi sırasında Mamgon da tüm etrafıyla birlikte Tarawn eyaletine gelir, Ermenistan kralı Trdat’a karşı isyan halinde olduğu görüntüsü vererek Sluk’a ittifak önerir ve buna çok sevinen Sluk da onlara kendi kalesini açar. Daha sonra Sluk’ı öldüren Mamgon onun kalesini ele geçirir. Katliamdan geçirilen Slkuni Evi halkından, Khorene’nin anlatımına göre, sadece Tsop’k topraklarına kaçabilen iki kişi kurtulur. Böylece Muş-Ahlat bölgesine tekabül eden Slkuni evinin üslerini ve tüm topraklarını ele geçiren Mamgon, kral Trdat tarafından o toprakların prensi olarak tanınır (Khorene, a.g.e., s. 235-236).

Moses Khorene, önemli olmakla birlikte güvenilir bir tarihçi değil. Üstelik daha önce de işaret ettiğim gibi, bir Bagrat yandaşı ve Mamakan karşıtıdır. Bu nedenle Mamakanlar hakkında yazdıkları ihtiyatla ele alınmalıdır.

Adontz’un rivayette Mamakanlar’ın geldiği ülke olarak gösterilen Chen’in Çin değil, Tzan olduğunu söylediğine değinmiştim (Belki de Çin/Sin’den kasıt daha gerilerde Sümer ülkesidir). O’nun Mamgon adını Gürcü dilindeki Mama (Baba) ile ilişkilendirdiğini ve bu sözcüğün Ermenice ek aldığını düşündüğünü de not etmeliyim.

Gürcü bağlantısının ikna edici kanıtları yok. Bence olsa olsa Gürcüler’in oluşumunda Mamakan unsurun önemlice bir katkısından sözedilebilir. Fakat sözcüğe yüklenen anlamın doğru olduğu varsayılırsa, o vakit Bava (Baba) anlamlı da yorumlanabilecek olan Dersim’deki Kal (Khal) sözcüğünün Maman (Khalmem) adının bir biçimi olduğunu, Khalular’la Mamanlar’ın aynı olabileceklerini dikkate almak gerekir.

Bu durumda sadece Kal (Khalu, Khalan, Khal’lar) grubu aşiretleri değil, cedlerinin Khalman Sar olduğunu söyleyen bütün Seydan grubu aşiretleri de Mamakanlar (Saniler)’la aynı olmalılar. Khalman Sar adının Kamsarakan Evi’ne referans olması da mümkündür.

Belki de Khalman Sar ve Khalemamsor adları arasındaki benzerlikten ileri gelen bir karışıklık nedeniyle rivayette sonradan gelenlere dahil gösterilen Seydanlılar’ın bazı grupları, özellikle Asur (Aşuran) ve Bal gibi bazı aşiretler Dersim’de çok eski olup bir şekilde Mamakanlar veya Partlar’la ilişkilidirler. Cedleri olarak gösterilen Khalman Sar’ın ve Khal aşiretinin adları da birer kanıttırlar. Khal-Khalan adı Khalmem (Khalman)’in, Seydan adı ise Sin (San) sözcüğünün şekilleri olabilirler. Rivayetin bir versiyonunda Dersimliler (Eski Dersimliler) denen aşiret grubunun atası olarak Khalman Sar’ın gösteriliyor olması da bu olasılığı destekleyen bir diğer kanıt olabilir. Rivayetin bu versiyonuna bakılırsa Khalmem’le Khalman Sar’ın aynı kişi olmaları gerekir. Ama Geç Dersimliler bölümünde dikkat çekeceğim gibi bu noktada ciddi problemler var.

Mamakanlar’ın Gürcü orijinli olabilecekleri görüşü Toumanoff tarafından da desteklenmektedir (a.g.e., s. 209-11). Vardan ise, rivayette geçen Chenk’in Kafkasya’da Derbend civarında olduğunu öne sürmektedir. Bir çok diğer yorumcu ise rivayetteki Çin’den Partlar’ın da geldikleri yer olduğu sanılan bildiğimiz Uzak Doğu ülkesini (Çin, Cenestan) anlamaktadırlar.

Mamakanlar’ın orijinine ilişkin olan yukarıdaki rivayet (Mamik-Konak rivayeti), benim görüşüme göre, Eski Dersimliler’in kendi orijinlerine ilişkin Khal Mem-Khal Ferat rivayetinin kayıtlara geçmiş ve bu nedenle de daha tam olarak korunmuş versiyonundan başka bir şey değildir. Burada Mamakanlar’la Eski/Esas Dersimliler’in aynı halk olduklarına işaret eden bir ve aynı rivayetle karşı karşıyayız. Bir versiyonda geçen Mamik-Konak kardeşlerin yerini diğerinde Khal Mem-Khal Ferat almaktadırlar. Belki de Dersim sözlü geleneği Khal Ferat demekle, kime tekabül ettiği açık olmayan Konak adına açıklık getirmekte, aynı zamanda Mamakan göçünün Sasaniler döneminde değil, Partlar (rivayette Khal Ferat) zamanında, hatta Partlar’la birlikte yapıldığına ışık tutmaktadır. Bu göç, eğer tarihi bir olay ise, benim yorumuma göre ilk veya en erken Mamakan göçü değil, onların daha geç tarihlerdeki göçlerinden biri olarak düşünülmelidir. Çünkü Mamakanlar’ın adlarının Hitit kayıtlarında da geçtiğine işaret eden veriler mevcuttur.

Rivayetteki Konak sözcüğü Çan (Tzan) adının yanısıra Dersim geleneğindeki Mıleto Qan (Mıleto Khan) ifadesinde geçen Qan (Khan) unsuru ile de aynı olabilir. Haydaran aşiretinin kabilelerinden Qandolar (bu sözcüğün kökü Qan olsa gerektir)’ın adıyla da bir ayniyet görülüyor. Qandolar’ın köyü Sanolar ise öyle görünüyor ki Saniler’in adını taşıyor. Bugünkü Zazaca’da eski anlamı veren Qan terimi belki de etnik Konak adının bir şeklidir.

Umumi Türk Tarihine Giriş adlı kitabında Zeki Velidi Togan, Mamakanlar’ın Cenestan’dan M.S. 3. Yüzyılda Arsaklılar (Partlar) peryodunda geldiklerini ve sipehbed olarak Roma imparatorluğunun doğu hududuna yerleştirildiklerini düşünür. Togan, Mamakan göçünün Hazar Denizi’nin güney kıyısı üzerinden yapıldığını tahmin etmektedir (a.g.e., s. 173). Bu göçü Part hükümdarı IV. Artaban (213-224/6) ile Ermenistan kralı Büyük Khosrov (217-52) zamanına yerleştiren Kirzioğlu ise, onların Murat boyları ve Ahlat

Cevapla:

Nickin:

 Metin rengi:

 Metin büyüklüğü:
Tag leri kapat



Bütün konular: 24
Bütün postalar: 28
Bütün kullanıcılar: 31
Şu anda Online olan (kayıtlı) kullanıcılar: Hiçkimse crying smiley
MUNZURUN DELİLERİ  
   
TAKVİM  
 
Myspace Calendars at WishAFriend.com
 
...  
   
Bugün 1 ziyaretçi (2 klik) kişi burdaydı!
site statistics Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol